Samsun BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
1. Hukuk Dairesi
Esas: 2017 / 1163
Karar: 2017 / 1171
Karar Tarihi: 31.10.2017
3402 S. K. m. 12) (6100 S. K. m. 142, 353) (5841 S. K. m. 2) (YHGK. 25/05/2011 T. 2011/2-295 E. 2011/359 K.)
Rize 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/346 Esas, 2017/203 Karar sayılı dava dosyasında verilen Tapu İptali ve Tescil (Muris Muvazaası Nedeniyle) talebinin reddine karşı, davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurması üzerine, yapılan inceleme sonucunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
İDDİA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Dava konusu olan Rize, merkez İslampaşa Mah. 957 ada, 2 nolu parsel, İslampaşa Mah. 925 ada, 6 nolu parsel ile İslampaşa 925 ada, 9 nolu taşınmazların davacıların murisleri olan İ. G.na ait olduğunu, kendisinin 1942 de vefat ettiğini, daha sonra kadastro tespiti geçerken muvazaalı bir şekilde dava konusu taşınmazda K. G. ve anneleri H. H. G.'na tespit edildiğini, yapılan tescilin yolsuz olduğunu, davacılarında bu yerde miras hakları olduğunu, yolsuz tescil nedeniyle dava konusu taşınmazlarda davalılara ait payların iptali ile muris İ. G.'nun mirasçıları olan davacılar adına mirastaki payları oranında tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı H. G. vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu parsellerin kadastro tarihi itibariyle 1988 tarihlerinde tutanakların kesinleştiğini, açılan davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, öncelikle davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmesini, esasa girilecekse ilgili parsellerin K. ve H. G.na ait olduğunu belirterek davanında esastanda reddini talep etmiştir.
Davalı İ. G. vekili duruşmadaki beyanın da, açılan davanın 3402 Sayılı Yasanın 12/3 md.si gereğince hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, öncelikle davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmesini savunmuştur.
Duruşmaya katılan davalılar da, davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNDE İLERİ SÜRÜLEN DELİLLER: Dava konusu taşınmazların kadastro öncesi ve sonrasına ait tüm tapu kayıtları, işlem dayanakları ve işlem dosyaları, tanık beyanları, keşif ve bilirkişi incelemesi.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: Rize 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/346 Esas, 2017/203 Karar sayılı kararında: Kadastro Kanunu 12. Maddesinin 3. Fıkrasına göre kadastro tespitinden 10 yıl geçmekle tespitten önceki sebeplere dayalı dava açılamayacağı, bunun hak düşürücü süre olarak belirlendiği, davaya konu taşınmazların tapu kayıtları ve tedavülleri istendiğinde dava konusu 925 ada 6 parselin 20/04/1987 tarihinde diğer parsellerinde 10/06/1988 tarihinde kadastro tutanaklarının kesinleştiği, davacınınsa bu tespitlerden önceki hukuki sebeplere dayanılarak dava açıldığını, hak düşürücü süre resen araştırılması gereken bir süre olup kamu düzenini ilgilendirdiğini, davanın Kadastro Kanunu 12/3 Maddesi uyarınca 10 yıllık hak düşürücü sürede açılmadığı gerekçesiyle HMK 142. Maddesi gereği tahkikat aşamasına girilmeden. Davanın Kadastro Kanunu 12/3 Maddesi uyarınca ve HMK 142. Maddesi uyarınca davanın hak düşürücü süre yönünden reddine, karar verilmiştir.
İSTİNAFA BAŞVURAN TARAF ve İSTİNAF SEBEP VE GEREKÇESİ:
Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: Davacıların muris dedeleri olan İ. G.'nun 1942 yılında vefat ettiğini. Murisin eşi B., çocukları olan davalıları babası K. ile kız evlatları davacıların anneleri H. ve F. adında 3 evladını mirasçı olarak bıraktığını, murisin eşi Binnaz'ında 1977 yılında vefat ettiğini. Ancak mirasın intikal işlemleri yasal olarak vuku bulmadığından. 1988 yılında kesinleşen kadastro çalışmalarına göre ilgili parsellerin davalıların babası K. G. adına tescil edilmesi işlemi yasal dayanaktan yoksun olduğunu. Bu işlemin kız çocuklarını miras dışı bırakmayı amaçlayan muvazaalı bir işleme dayandığının açıkça ortada olduğunu. K. G. yasal mirasçılardan biridir. Tek başına yasal mirasçı olmadığını. Taşınmazların kadastro öncesi tapulu ve malikleri belli olan yerler olduğunu. 1988 yıllında yapılan kadastro işleminin tesis kadastrosu olmayıp tespit niteliğinde olduğunu. Taşınmazların murisin çocukları arasında paylaştırılması gerekirken yolsuz işlem neticesinde tamamının erkek evlat davacıların babası K. G. adına tescil edilmiş olduğunu. Miras hakkına sahip olup buna hiçbir kadastro işleminin engel teşkil etmediğini. Yolsuz şekilde başkasının adına tescil edilen bir kadastro işleminin tesis kadastrosu olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını. İstinaf taleplerinin kabulü ile yerel mahkemenin kararının kaldırılarak davaların kabulüne karar verilmesi için istinaf başvurusu ile itiraz etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Rize 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/346 Esas, 2017/203 Karar sayılı dava dosyasında verilen Tapu İptali ve Tescil (Muris Muvazaası Nedeniyle) talebinin reddine karşı, davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurması üzerine, yapılan inceleme sonucunda;
Dava, murisi muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil talebine ilişkindir.
Davacılar vekili, tarafların ortak murisinden kalan dava konusu olan üç adet taşınmazın kadastro tespiti geçerken muvazalı bir şekilde davalıların muris babaları K. G. ve anneleri H. H. G.'na tespit edildiğini, yapılan tescilin yolsuz olduğunu. Buna göre davalılara ait payların iptali ile muris İ. G.'nun mirasçıları olan davacılar adına mirastaki payları oranında tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar ile bir kısım davalılar vekilleride, davanın hak düşürücü süre yönünden reddine aksi halde esastan davanın reddini karar verilmesini beyan etmişlerdir. Mahkemece, davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacılar vekili tarafından istinaf başvurusu ile itiraz edilmiştir.
Dava konusu olayda, uyuşmazlığın çözümünde temel teşkil eden 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun “Kadastro Tutanaklarının Kesinleşmesi ve Hak Düşürücü Süre” başlıklı 12.maddesinin (3) üçüncü fıkrasında; ”...Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.(Ek cümle: 25/02/2009-5841 S.K./2.mad) Bu hüküm, (Anayasa Mah.12.5.2011 Tarih ve 2009/31 E. 2011/27 (Yürürlüğü Durdurma) s.k.)* yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” hükmü yer almaktadır.
Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere, kadastro tespit tutanağında belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz edilemez ve dava açılamaz.
Hemen belirtmek gerekir ki; muris muvazaası, sahtecilik, vekaletin kötüye kullanılması iddiasına dayalı davaların, herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabileceği tartışmasız olmasına rağmen, bu haller kadastro tespitinden önce ise ve 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiş ise buna ilişkin itiraz ve davalar dahi dinlenemez. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25/05/2011 tarihli 2011/2-295 Esas, 2011/359 Karar sayılı ilamı)
Somut olayda; dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; Mahkemece, Kadastro Kanunu 12. Maddesinin 3. Fıkrasına göre kadastro tespitinden 10 yıl geçmekle tespitten önceki sebeplere dayalı dava açılamayacağı, bunun hak düşürücü süre olarak belirlendiği, davaya konu taşınmazların tapu kayıtları ve tedavülleri istendiğinde dava konusu 925 ada 6 parselin 20/04/1987 tarihinde diğer parsellerinde 10/06/1988 tarihinde kadastro tutanaklarının kesinleştiği, davacınınsa bu tespitlerden önceki hukuki sebeplere dayanılarak dava açıldığını, hak düşürücü süre resen araştırılması gereken bir süre olup kamu düzenini ilgilendirdiğini, davanın Kadastro Kanunu 12/3 Maddesi uyarınca 10 yıllık hak düşürücü sürede açılmadığı gerekçesiyle HMK 142. Maddesi gereği tahkikat aşamasına girilmeden. Davanın Kadastro Kanunu 12/3 Maddesi uyarınca ve HMK 142. Maddesi uyarınca davanın hak düşürücü süre yönünden reddine, karar verilmiştir.
Bu durumda, dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve delillerin taktirinde ve değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince verilen davanın hak düşürücü süre yönünden reddi kararın da usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmadığı anlaşılmakla, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun duruşma açmadan HMK.nun 353/(1)-b-1.maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK.nın 353/(1)-b-1.maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacılar tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf başvurusu ile birlikte yatırılan gider avansından, kullanılmayan kısmın HMK.nın 333. maddesi gereğince karar kesinleştiğinde yatıran ilgili tarafa iadesine,
4-Davacıdan alınan istinaf karar harcı yeterli olduğundan yeniden alınmasına yer olmadığına,
5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından kendisini vekil ile temsil ettiren davalılar lehine vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Tarafların iş bu hükmü tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay'a sunulmak üzere dairemize veya temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesine yada ilk derece mahkemesine verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz edebileceğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oybirliği ile karar verildi. 31/10/2017