KARAR : Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve miras payı oranında tescil, mümkün olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişmeye konu taşınmazlardan 546 parsel sayılı taşınmazın senetsizden H. K. adına tespit edildiği ve kadastro tutanağının 15.3.1982 tarihinde kesinleştiği, 419 parsel sayılı taşınmazın ise Şubat 1954 tarihli 60 numaralı tapu kaydıyla miras bırakan adına kayıtlı iken 1969 yılında oğlu H. K.’a bedeli mukabilinde devrettiği belirtilmek suretiyle kadastroda H. adına tespitinin yapıldığı ve kadastro tutanağının 15.3.1982 tarihinde kesinleştiği, diğer çekişmeye konu 59 ve 159 numaralı parsellerin ise kadastro tespiti sırasında yarı payının Mart 1335 tarihli 71 ve 72 sıra numaralı tapu kayıtlarıyla A. oğlu Y., yarı payının da Mayıs 1950 tarihli 68 ve 69 sıra numaralı tapu kayıtları ile 24 hisse itibariyle 6 hissesinin Ö. karısı Z. ve 3’erden 18 payının Ö. evlatları P., F., Z., M., N. ve E. adlarına kayıtlı olup, adı geçenlerin aralarında yapmış oldukları harici ve rızai taksimde 59 ve 159 numaralı parsellerin Z. ile onun çocukları olan P., F., Z., M., N. ve E.’ye isabet ettiği, Z.’in 1959 yılında dul olarak ölümüyle anılan çocuklarının mirasçı olarak kaldıkları, paydaşlardan miras bırakan F.’nın kendi adına asaleten N., P., Z. ve M.’e vekaleten hareket ederek paylarını Silivri Noterliği’nin 22.1.1979 tarihli 2008 yevmiye numaralı satış vaadi sözleşmesiyle bedeli mukabilinde H. K.’a sattığı belirtilerek 3/4 payının H. K. adına, 1/4 payının ise Ö. kızı E. adına tespitinin yapıldığı ve miras bırakan F.’nın bu yerleri sattığına ve tespite muvafakat ettiğine dair imzasının alındığı, kadastro tutanaklarının ise itiraz edilmeden 15.3.1982 tarihinde kesinleştiği, paydaş H. K.’ın bu taşınmazlardaki E.’ye ait olan 1/4 payları da 31.12.2001 tarihinde satın alarak parsellerin tamamına malik olduğu, 1911 doğumlu olan kök miras bırakan F. K.’ın 6.4.1991 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı çocukları E., M., N., 26.3.2005 tarihinde ölen oğlu H.’in eşi olan davacı gelini Ç., torunları H. ve C. ile 7.4.2003 tarihinde ölen oğlu H.’nin eşi davalı N. ile torunları olan diğer davalıların kaldığı görülmektedir.
Davacılar, mirasbırakanları F. K. tarafından davalıların murisi olan H. K.’a yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Mahkemece; miras bırakanın diğer çocuklarından mal kaçırmak amacıyla çekişme konusu taşınmazlarını davalıların murisi olan oğlu H.’ye muvazaalı olarak devrettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ne var ki; yargılama sırasında davacı taraf 16.5.2011 havale tarihli dilekçesiyle çekişme konusu taşınmazlardan 546 parsel yönünden davalarını atiye terk ettiklerini bildirdiği ve davalı vekilinin hazır olduğu 22.6.2011 tarihli oturumda bu dilekçe okunmasına rağmen 546 parselle ilgili davanın atiye terk edilmesine davalı tarafça karşı çıkılmadığına göre anılan parselle ilgili olarak atiye terk sebebiyle hüküm tesisine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken anılan taşınmazın kabul kapsamına alınmış olması doğru değildir.
Çekişmeye konu yapılan diğer taşınmazlar yönünden ise; 419 numaralı parselin tamamı ile 59 ve 159 numaralı parsellerin 3/4 payının kadastro tespiti sırasında davalılarında murisi olan H. K. adına tespit edildiği ve kadastro tespitlerinin 15.3.1982 tarihinde kesinleştiği, kök miras bırakan F. K.’ın ise öldüğü 6.4.1991 tarihinden dava tarihi olan 10.2.2010 tarihine kadar dava açılmadığı, her ne kadar muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı açılan davalarda zamanaşımı ve hak düşürücü süre sözkonusu değil ise de; aradan bunca zaman geçtikten sonra dava açılmasının Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi hükmüyle bağdaşmadığı açıktır.
Hal böyle olunca; 546 parsel yönünden atiye terk sebebiyle hüküm tesisine yer olmadığına, diğer taşınmazlar yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazları belirtilen sebeplerle yerindedir. Kabulüyle hükmün ( 6100 Sayılı Kanunun geçici 3. maddesi yollaması ile ) 1086 Sayılı H.U.M.K.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene iadesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 30.01.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
1- )-Dava konusu 546 parsel sayılı taşınmaz yönünden Dairenin bozma kararına iştirak ediyorum.
2- )-Ancak; 59, 159 ve 419 parsel sayılı taşınmazlar yönünden dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre mahkemenin temliklerin muvazaalı olduğu yönündeki tespiti doğrudur.
Olayda davalılar murisi adına oluşan tapu kayıtları muvazaayla illetlidir. Muvazaa en kısa olarak iradeyle beyan arasında üçüncü kişileri aldatmak amacıyla kasten yaratılan aykırılıktır. Muvazaanın müeyyidesi sözleşmenin butlanıdır. O itibarla da sözleşmenin icra olunduğu tarihten itibaren muayyen bir sürenin geçmiş olması veya sözleşmeye icazet verilmesi veya akitlerin yükümlülüklerini ifa etmeleri muvazaalı sözleşmeye geçerlilik kazandırmaz. Bu nedenle, muvazaa hukuksal sebebine dayalı tapu iptal davalarının açılması herhangi bir süreye tabi değildir.
Ancak, bir hakkın doğduğu anda hemen veya kısa bir süre sonra kullanılması, talep veya dava olunması zorunlu değildir. Hakkın kullanılması bir zamanaşımı veya hak düşürücü bir süreye bağlıysa bu sürenin dolmasından önce harekete geçilmesi yeterlidir. Böyle bir sürenin bulunmadığı hallerde ise hak sahibi hakkını her zaman, hatta uzun yıllar geçtikten sonra dahi kullanabilir. Davacılar hukuk düzeninin kendilerine tanıdığı bir hakkı kullanmışlardır. Dolayısıyla T.M.K.2. maddeye aykırılık yoktur. İşin esası yönünden sayın çoğunluğun bozma görüşüne iştirak etmiyorum.
Ne var ki; 59 ve 159 parsel sayılı taşınmazlarda miras bırakandan intikal etmeyen paylarında kabul kapsamına alınması doğru olmadığından davalıların temyizi 59 ve 159 parsel sayılı taşınmazlar yönünden bu nedene hasren kabul edilmelidir.